ÖLÜM SORUSU

İnsan Dasein’ının varoluş felsefesindeki[1] anlayışı, bir iç zorunlulukla ölüm sorusuna çıkmak durumundadır ve bu anlayış öncelikle kendisinin son belirlenmişliğinde karşılanabilir. İnsan Dasein’ının sonluluğu belli bir konuma fırlatılmışlık içerisinde sorumluluğu, nasıl ki sınır durumdaki deneyimlere yüklemede etkisini gösteriyorsa, sonluluk da zorunlu biçimde insan Dasein’ının en son ve en uç sınırı olan ölümü ortaya çıkartır. İnsanın kendini bir hiçliğin önünde durmuş ve gerçek bir olabilmeye davet edilmiş bulduğu ruh hali olarak korku içinde bulunuş, ölümle karşılaştırıldığında insanın en uç korkusuna da işaret ediyor olmalıdır. Öyle ki bir iç zorunluluktan hareketle en uç gerçek olarak ölüm varoluş felsefesi tarafından, insan kavrayışının odağına yerleştirilmelidir. Bu, Dasein’ın en kaçınılmaz gerçekliğidir. Ölüm, modern felsefenin genel tarihinde neredeyse önemsiz bir rol oynadıktan sonra, bugün artık insan Dasein’ının bütünü için belirleyici önemiyle varoluş felsefesi tarafından yeniden keşfedilmiştir.

[1] Bu çeviri, Otto Friedrich Bollnow’un “Existenzphilosophie”” adlı kitabında 75-82 sayfaları arasında yer alan  “IX. DIE FRAGE NACH DEM TODE” bölümünden yapılmıştır. Kaynak eser için bkz. Bollnow, O. F. (1955): Existenzphilosophie. Vierte erweiterte Auflage. Stuttgart: W. Kohlhammerverlag.