ÖZET
Turgut Cansever’e göre şehir, insan hayatını düzenlemek üzere oluşturulan en önemli yapı; şehrin temel kurucu unsuru, şehrin ilk yapı taşı olan ev; bir evi inşâ eden özne de mimardır. Ancak Cansever’e göre inşâ, sadece tek bir eve dâir olmayıp, aynı zamanda, o ev ile birlikte aynı mekânı paylaşan diğer evlerin de, kurulması mümkün fizik ve toplum ilişkileri yönünden belirlenme sürecidir. Bu mânâda inşâ, insanlar arası ilişkileri yapılar üzerinden düzenleyen yaratıcı bir faâliyet olarak ortaya çıkar. Dolayısıyla bir ev inşâ etme, yalnızca tekilliğinde bir evin değil, tümelliğinde bir evler örgüsünün meydana getirilmesi, ancak diğer yandan da, bu örgü içerisinde, tek tek her bir evin, sözkonusu örgüye atıfla ontik bağımsızlığının sağlanma işidir. Bu husûs, Cansever örneğinde, ontolojik ve etik bir öngörü zemininde yerine getirilmesi gereken bir faâliyet olarak mimarinin zeminidir. Zira mimari, varlığın tüm vechelerine ilişkin sorunları kapsayan, bu sorunları çözmeyi amaç edinen, insanın yaşamını sürdürdüğü yapılar ve yapılardan müteşekkil şehirler vücûda getirmeye dönük bir süreçtir. Bu durumda mimari faâliyetin öznesi mîmar, artık bir inşâ ustası veya bir sanatkâr olarak değil, inşâ etkinliği üzerinden aslen bir şehirdeki sosyal ilişkileri de düzenleyen bir düşünür veya aslî bir fâil şeklinde görülmelidir. Bu çalışmada, râyiçte sadece bir décoration çalışması olarak görülen mimarinin, Turgut Cansever’den hareketle, Osmanlı şehri misal tutularak, insan varlığının ontolojik ve etik cihetleriyle ilgili bağı irdelenecektir.
Anahtar Sözcükler: Ontoloji, mimari, etik, özne, mesken, aslî fâil.
ABSTRACT
According to Turgut Cansever, the city is the most important structural organization which is founded to regulate human life. The groundwork and the main constituent of a city is the dwelling place constructed by the architect who is also a Subject. However, construction is by no means seen only as an erection of a single dwelling place but rather is to be regarded as an activity that determinate and modify of the whole physical and social relations between dwelling places that share the same topos. The process of a construction of a dwelling place in this sense arises as a poetical social activity that regulates human relations through the instrumentality of structural organizations. What is more, construction is to provide not only a framework that is composed of different dwelling places but also is to give a single dwelling place its ontological substantiality within this framework with reference to holistic principles of accommodation. These facts are the conditio sine qua non of the architectural activity which must be also granted through ontological and ethical foresights. Thus, architecture, according to Cansever, is to be an activity field that comprehend the problems about whole aspects of Being. Its basic aim is to provide human beings with welfare through the construction of dwelling places which give rise to a city which must be founded with respect to those questions and solution proposals about Being, at the end. Yet, in this respect, the Subject of architectural work, namely the architect, can neither be considered as a technician nor a craftsman in that sense only but on the other hand must be regarded as a thinker or a principal actor who determinates ethical and political associations of a city by the way of the constructive organizations and dwelling places. In this paper, it is going to be tried to consider the deep aspects of architecture which is seen nowadays only as a décoration work. At that point, the deep-rooted demands of architectural work that contains ontological and ethical problems of human beings are going to be investigated with the help of certain written texts of Turgut Cansever via taking example the Ottoman City.
Keywords: Ontology, architecture, ethics, dwelling place, principal actor.